24 Eylül 2016 Cumartesi

Hangi Dünya Daha İyi ? - Mülksüzler - Ursula K.Leguin

Bazı okurlar roman okumayı sevmezler. Ama iyi okurdurlar. İlgi alanlarına göre değişik kaynak kitaplar okurlar. Ama bazı romanlar vardır ki yazarın kurgu ustalığıyla bileşen bu bilgiler adeta canlanır, boyut kazanır ve sizi düşsel , deneysel bir dünyaya sürükler. Düşünürsünüz, anlamaya çalışırsınız, heyecanlanırsınız ve merak edersiniz. Belki de bu okumanın sonunda çok daha verimli edebiyat dışı yeni kaynak okumalarınız olur.

İşte böylesine sarsıcı ve yoğun duygular uyandırıyor Mülksüzler!

İlk bakışta bir bilim kurgu gibi görünse de   aslında dokuz farklı dünyanın hayal edildiği ve bunların ikisinin Urras (USA ve USSR) ve Anarres ( Anarşit) ın detaylı olarak anlatıldığı bu roman Mülksüzler.  Anarişizm, sosyalizm, kapitalizm, emperyalizm, futurizm, kuantum fiziği gibi bir çok konuya değiniyor. Bu konular çok iyi araştırılmış. Her biri özel ilgi alanıma giren bu konularla ilgili çok sayıda okuduğum kaynak kitaplardaki bilgilerle çelişen hiç bir bilgiye rastlamadım.

Kapitalist dünya Urras'tan kovulan anarşistler başka bir gezegende Anarres adlı bir ülke kurarlar. Komün hayatı yaşayan bu insanlar, demokrasi ve özgürlükler konusunda çok ilerlerler. İnsanların sade ve huzurlu yaşantısı okura huzur verir.  Lüks tüketimin olmadığı bu ülkede en büyük sorun sanat ve bilinin çok fazla önemsenmemesidir. Dr. Shevek'in geliştirdiği "Zaman Teorisi" bu ülkede karşılık bulamaz. Urras ve diğer dünyalar için çok değerli bir teoridir bu.  Ve bu önem Dr. Shevek'in bu iki dünya arasında gidip gelmesine neden olur. İşte bu gidiş gelişler muhteşem bir beyin fırtınasına dönüşür ve siz de kavramlar arasında şaşkına dönersiniz..

Bir çok okur bu kurgunun ütopya mı dispopya mı olduğuna karar verememiş!

" Şimdi benim hayal bile edemediğim bir dünyadan gelen siz, benim Cennet'imi Cehennem gibi gören siz, bana benim dünyamın nasıl bir yer olduğunu sormayacak mısınız?"

Belki gerçek bu alıntıda saklı.  Biri için huzur ve mutluluk dolu "Ütopik Bir Dünya" başka birinin "Kara Ütopik Dünyasına" ya da "Distopya" sına dönüşebiliyor..

Bu kitap hakkında daha çok söylenecek söz var aslında. Çok sayıda not aldım . Adeta bir ders notu gibi... Bu sıra dışı romanı şiddetle tavsiye ederim..

Son bir alıntırla bitirelim..

"Ona sahip olmuşlardı. Onlarla pazarlık etmeyi düşünmüştü ; ancak çok saf bir anarşistin düşünebileceği bir şeydi bu. Birey Devlet'le pazarlık edemezdi. Devlet güçten başka bir para tanımaz : Üstelik parayı da kendisi basar." #Mülksüzler #UrsulaLeGuin

Namık Somel namiksomel.blogspot.com   24 Eylül 2016 / Trabzon




19 Ağustos 2016 Cuma

Böyle Söyledi Zerdüşt / Nietzsche'nin başyapıtı ve felsefe üzerine bir kaç tavsiye..

"İnsan, hayvan ile üstününsan arasında yerdedir" diyor Zerdüşt. Hemen belirtelim Zerdüşt sadece özel bir ad. Yani sanıldığı gibi dini bir karşılığı yok. Zerdüşt'ün söylemleri tamamen bir başkaldırı aslında. Hakikati cesurca arayan bir başkaldırı. Bütün ezberleri bozan bir başkaldırı. İnsanoğlunun acı çekmeden mutluluğu yakalamasının mümkün olmadığını söylüyor Nietzsche. Bengilik (sonsuz zaman, ebediyet ) önemli bir kavramdır Nietzsche için. Hayat kendini sonsuza kadar tekrarlar. Ama bu asla bir kısır döngü değildir. Aynı noktaya gelindiğinde artık ne insan aynı insandır, nede doğa aynı doğadır. Aslında nihilist yaklaşımlar, sadece insanın tüm dogmalardan arınarak,tamamen dibe vurmasını ve üstüninsana doğru hareket etmesini vurgulamak için özellikle kullanılmıştır. "Böyle Söyledi Zerdüşt" bütün bir hayatın, düşüncelerin, inançların eleştirisidir. Bu eleştiri o kadar yoğundur ki sürekli karşı tarafa geçerek müthiş bir beyin fırtınası yaşarsınız. Baştan sona aforizmalarla dolu kitabı bir yığın not alarak ve zevkle okudum. Okunması zor bir kitap değil. Ama kuşkusuz sindire sindire okunmalı. Öncesinde okumayanlar için Felsefenin Tesellisi / Alain de Botton " ve "Nietzsche Ağladığında / Irvin Yalom" kitaplarını öneririm. Bu muhteşem başyapıt için bu yazdıklarım "okyanusta kum tanesi" gibi kalsa da yine de sizlerle paylaşmak istedim. 5/5

Namık Somel / 15 Ağustos 2016 TRABZON




Suzan Defteri Ayfer Tunç'un sarsıcı kaleminden hayata dokunan sıcak bir roman..


Suzan Defter, insanın içini ısıtan sıcacık öyküsüyle başladı ve bitti.
Ayfer Tunç bir kez daha beni yanıltmadı.!

Tekrarlardan arınmış, duygu yüklü, güçlü cümlelerle yazılmış metinler, sizi alıp sürüklüyor. İki günceden yola çıkarak bir abi , kız kardeş , onu çok etkilemiş bir sevgili (Suzan) ve bir yalnız adamın öyküsü. Aynı zamanda 12 Eylül sonrası değişime uğrayan insan karakterlerinin umutsuz, amaçsız, duygusuz ve yalnız kalmasının öyküsü bu.

Şiir dilinde yazılmış duygu dolu cümleleri okumaya doyamıyorsunuz.

"Dünya Ağrısı" 'nı andırıyor aslında kurgu. Toplamsal olayların insan kişiliğini, duygularını nasıl etkilediği, değiştirdiği ve insanı nasıl yalnızlaştırdığı noktasında buluşuyor iki kitap. Ancak "Dünya Ağrısı" pozitif duygulara hiç yer vermeyen bir distopya. Hem de oldukça sertinden. Suzan Defter ise aynı olguları daha yumuşak ve duygulu bir dille anlatıyor.

Suzan Defter okuduğum en iyi Ayfer Tunç romanıydı. Ama sadece diğerlerinden daha iyi! Yoksa Tunç'un tüm metinleri olağan üstü güzel ve ustaca yazılmış. Tüm okuduklarım Türk Edebiyatı adına gurur vericiydi. Tavsiyemdir 5/5 *

#AliNamık 19 Ağustos 2016 / Trabzon Sanatevi 


Yollarımız nereye taşıyor bizi? / Yolların Başlangıcı Amin Maalouf

Yollarımız  nereye taşıyor bizi? 


Yazılıp bir köşede  bekleyen mektuplar, şiirler, anılar, zamanın öncesinde yaşanan hayatlara taşır bizi. Kimi yok olmuş, kimi tozlu bir raflarda bekleyen geçmişe ait izlere, çoğu zaman ulaşamayız. Bizi geçmişe bağlayan hatıralar, onlara uzanan başka ellere  bir şey ifade etmez. 


Amin Maalouf, annesinin bavulundan yola çıkarak geçmişini arıyor bu romanda. Aslında tüm Maalouf kitaplarının ortak paydası, bizim de içinde bulunduğumuz bu coğrafyadan, tarihten, yakın geçmişten masalsı izler taşımasıdır.


Bu romanda ailenin en güçlü karakteri büyük dede Butros Maalouf 'la tanışıyoruz. Bu karakter o kadar etkileyici ki diğer karakterler hep Butros' un gölgesinde kalıyor. Kuba'dan, Mısır'a, İstanbul'dan, Paris'e tüm dünya coğrafyasına dağılmış bir öykü bu;bize uzak olmayan. 


"Anlamak istersen Doğu ülkelerinde neyin yolunda gitmediğini, neden itilip katıldığını bu halkların, 

Sayısız erdemleri olduğunu ama bilgisizlik hastalığına tutulduklarını göreceksin. 

Çaresi vardır bu hastalığın;ama ancak bilgiyle iyileştirilebilir,gurbete göçerek değil! 

Bilgi Doğu'da doğdu, sonra gitti batıya;artık yakınlarının yanına dönmesinin zamanıdır. "


Butros 'un buna benzer bir çok tahlilleri etkili bir dille anlatılmış. 


Bir Atatürk hayrandır Butros. Atatürk' ün, çağdaş bir ülke yaratmaya çalışırken Batı' dan örnek alması, yeri geldiğinde de Batı'ya kafa tutması onu çok etkilemiştir. Bu hayranlığını, kendisi gibi aydın bir eğitimci olan eşi Nazire'yi ikna ederek kızlarına erkek adı olmasına rağmen Kamal adını vererek göstermiştir. 


Bu kitabı okurken, tozlu raflar arasından kendi büyük dedem Tayyib Zade Hafiz Mehmed Zuhdi 'nin Farsça yazdığı ve Osmanlıca'dan Türkçeye çevrilen şiir kitabını buldum. Basılmış diğer yedi kitabı elimizde yok malesef. Osmanlıca basımlarını bulabilmek için yarın şehir kütüphanesine gideceğim. 


Bir yazarın başarısı, okuru yeni yollara sürükleyecek duygular ve izler bırakabilmesidir. "Yolların Başlangıcı" beni kendi yolumun başlangıcına doğru sürükledi. Ne bulurum bilemem ama bu arayışın şimdiden beni saran bir heyecan, ve duygu seline dönüştüğü kesin. 


Semerkant , Doğudan Uzakta ve Yolların Başlangıcı... Maalouf 'la çıktığım bu üç yolculuk da ipek halı üstünde masal tadındaydı;yeni romanları çağıran. 


Namık Somel / 4 Mayıs 2015 / Trabzon

24 Haziran 2016 Cuma

Evet bazı satırları okurken rahatsız olacaksınız! Şahbaz'ın Harkulade Yılı 1979 / Mine Söğüt

Şahbaz, kabusum oldu !
Ve ilk defa bağırarak uyandım uykudan!
1979 yılında
ömrümün ilk baharında
tam 17 yaşında
ne yaşadım
neye tanıklık ettiysem
döküldü kucağıma.

Çarpıcı, yoğun, cesur, aykırı ve çok ustaca kurgulanmış bir roman okudum.
Bir gazeteci titizliğiyle hazırlanmış 79 Almanağı, olağanüstü başarılı bir öyküye dönüştürülmüş.

12 Eylül 1980 öncesini hazırlayan koşullar, adım adım yaklaşan karanlığın ayak sesleri, kokuşmuş bir toplum, töre - kadın cinayetleri ve daha neler neler .
Her sayfası dolu dolu, çok iyi çalışılmış, düşle gerçek arası bir kurgu.

Fazla söze gerek yok. Şiddetle tavsiye ederim.
Evet bazı satırları okurken rahatsız olacaksınız!

Şahbaz'ın Harkulade Yılı 1979 / Mine Söğüt / Goodreads notum : 5

“Peki bir şey değişecek mi? Hayır! Yeni hesaplar oluşacak bir yandan. Yeni hedefler, yeni kinler, yeni öçler… herkes kendi kitabını yazmanın peşinde. Söylemiş tüm sözler sonsuza dek tekrar söylenecek. Önemli olan senin hangi sözü tekrarlamayı seçeceğin..  s.196”.

Namık Somel /24 Haziran 2016/ Ankara

30 Mayıs 2016 Pazartesi

Mekanlar ve nesneler ne kadar önemlidir hayatımızda? En Çok Onu Sevdim - Gamze Güller

Mekanlar ve nesneler ne kadar önemlidir hayatımızda? Eski evler, sokaklar , dükkanlar ve ağaçlar bir bir yok olurken, bugünün yapay dünyasında ne kadar mutlu olabiliriz? Geçmişle bağlantımızı sağlayan, bir fotoğraf, bir yüzük, belki bir eski basım kitaptır. Oturduğumuz koltuk ne kadar anı biriktirir?

Zaman, nesnelerde ve mekanlarda birikir. Hızla ilerleyen, bizim bilincimizdir aslında . Bilincimiz akıp giderken, zamanın taşıdığı aşklar,hüzünler, kokular ,dokunuşlar tanık oldukları nesnelere tutunurlar. Belki en dayanıksız ve en çabuk aşınan nesne insanındır! Çabuk unutur, çabuk yıpranır ve çabuk dönüşür, çabuk toprak olur. Ona ait izler, hızla  silinmeye  başlamıştır artık. Belki bir fotoğrafta, bir mektupta, bir koltukta, belki eski bir sokağa bakan eski bir pencerede  yaşıyordur. Bu mekanları ve nesneleri bir bir yok ettiğimizde, bir kez daha ölürüz. Ya da yaşarken yarısı ölmüş bir insan oluruz, yarısı ölmüş bir dünyanın ortasında öyle yapayalnız, hiçliğe yakın!

İşte "En Çok Onu Sevdim" romanında, Asuman'ın  hikayesini okuduğumda hissettiğim, algıladığım duygular bunlar. Teşekkürler Gamze Güller. Kentsel dönüşümle yükselen blokların, avmlerin yarattığı bir distopyayla, özem duyulan geçmişin hayali arasında bir yerdeyim!

Namık Somel / 30/5/2016 / Trabzon / namiksomel@blogspot.com


26 Mayıs 2016 Perşembe

Biz-Yevgeni Zamyatin. Tek Dünya Devletini hayal eden Velinimet! İlk distopya!

Biz / Yevgeni Zamyatin

Bazı romanlar vardır ki okursunuz, etkisi zamanla çıkar ortaya. Yevgeni Zamyatin çok katmanlı muhteşem bir kitap yazmış.Rus edebiyatının o muhteşem kurgu gücü bu romanda, ortaya bir distopyanın ötesinde, yaşadığımız ve algıladığımız bu dünyayı ve yönetenlerin hep hayal ettiği basit ve yönetilebilir bir dünyayı yani Tek Devleti anlatıyor bize. Devlet Velinimet tarafından yönetiliyor. Romanın baş kahramanı D-503 ise Tek Devletin en büyük eseri İNTEGRAL uzay aracının mimarı. Beyindeki hayal kurma merkezleri lazer ışınlarıyla yok edilmiş edilgen insanlar ve henüz operasyondan geçmemiş düşünen, duygulanan, özgürlük arayan insanların savaşında ortada kalmıştır mimar. Ve muhteşem analizlerle bizi düşündürür.
Tekrar, tekrar okunabilecek gerçek bir başyapıt. Çok beğendim. 1984 ve Cesur Yeni Dünya'ya esin kaynağı olmuş, kendi ülkesinde uzun yıllar yasaklanmış bu kitabı mutlaka okuyun.

Kitap dolusu sevgiler.
Namık Somel
Anneme dair: "Keşke eskilerin sahip olduğu gibi bir annem olsaydı. Yani, kendi annem... Ve onun için İNTEGRAL'in mimarı değil, D-503 değil, Tek Devlet'in bir molekülü değil, sadece insanlıktan bir parça, sadece ondan bir parça olsaydım. Çiğnenmiş, ezilmiş, dışlanmış bir parça... Kendimi çarmıha gersem ya da gerilsem, belki ikisi de aynı şeydir. Sesimi, kimsenin duymadığı sesimi, belki o duyardı. Ve onun yaşlı, kırışık dudakları... "

Onun odası: "Daha önceleri bilmezdim ama artık biliyorum ve siz de biliyorsunuz ki gülmenin farklı renkleri vardır. Gülmek içinizdeki patlamanın uzaklardan gelen yankısıdır".

10 Mayıs 2016 Salı

Yeraltından Notlar - Bir roman, bir tiyatro

Yeraltından Notlar - Bir roman, bir Tiyatro !

Sahi sizin ne kadar zamanınız “Yeraltı”’ nda geçiyor? Ya da Nabokov’un deyimiyle  “Fare Deliği”’nde!.. Tamam iyi bir eğitiminiz var ve zekisiniz. Peki, yaşamın yükünü çekmeye ne kadar hazırsınız? Yeterince güçlü müsünüz ? Güzel giyinmek, arkadaş topluluklarında sevilen bir kişi olmak, çalışanlarınızla dengeli ilişkiler kurmak ya da seven bir kalbe aşkınızı sınırsız olarak verebilmek konularında ne kadar iyisiniz ? İç sesiniz hayata mı, yoksa yeraltına mı dönük ? Nereye sesleniyorsunuz ?


Bir fare deliğinde yaşamak ve orada yeraltında, yeni bir dünya yaratmak  bir kaçıştır belki! Orada yarı ölü gibi yaşamak!




Dostoyevski’ nin eşsiz romanı “Yeraltından Notlar” ı sarsılarak okudum. Ve Kitap Ağacı Trabzon dostlarımla aynı akşam, Trabzon Tiyatro Festivali kapsamında muhteşem bir performans izledim. Ankara Devlet Tiyatrosunun sahnelediği oyun tek kelimeyle mükemmeldi.


Romanı da Tiyatrosunu da şiddetle tavsiye ederim. Goodreads Notum: 5


Namık Somel / 9 Mayıs 2016 / Trabzon Devlet Tiyatrosu / namiksomel.blogspot.com


5 Mayıs 2016 Perşembe

Katilin Temizliği - Amelie Nothom'un Zekice Kurgulanmış Muhteşem Romanı

Müthiş bir kurgu, zevkli heyecanlı merak uyandırıcı bir roman. Nobel ödülü zeki bir yazarın, bir çok gazeteciyi atlattıktan sonra bir kadın gazeteciyle girdiği muhteşem diyaloglar, zihni yoran, heyecanlı bir kurgu. Yorumu kısa tutuyorum. Spoiler vermeden bitireyim. Şiddetle tavsiye ederim. Ben yazarın diğer kitaplarını da okuyacağım. Kitabı hediye eden sevgili arkadaşım Mine Mert'te tekrar teşekkür ediyorum, bu zeki yazarla beni tanıştırdığı için.. Goodreads notum : 5

Namık Somel / 5 Mayıs 2015 / Trabzon

20 Nisan 2016 Çarşamba

Gözüyle Kartal Avlayan Yazar Yaşar Kemal / Zülfü Livaneli.

“Kartallar uçtuğu zaman gök görünmez olurdu.1957 yılında bu kartalların bir tanesi bile kalmadı.O sıralarda at vebası salgını çıktı. Atlar öldükçe, leşleri ilaçlıyorlardı.At ölülerini yiyen kartallar da zehirlenerek öldüler. At ölüleri… Kartal ölüleri… Çukurovayı ovalıktan çıkardılar. Bugün çeltik tarlalarıyla birlikte, hiçbir ilacın üstesinden gelemediği yeni bir tür sinek oluştu.

Giderek, doğayı karşımıza alıyoruz. Onu düşman sayıyoruz. Aynı biçimde insanın yarattığı değerleri bozarak onu battal bırakıyoruz. Kendi çelişkilerimize, sınıf sömürülerimize doğayı da ortak ediyoruz.” diyor Yaşar Kemal. Onun  dünya görüşünün, edebiyat anlayışının özeti aslında bu sözler.

Bir kitap okurken neler hissedersiniz ? Bir beklentiniz vardır elbet. Hele konu Yaşar Kemal olursa ve kaleme alan da yakın dostu Zülfü Livaneli ise beklentiniz daha da yükselir.

Sıcak bir kitap okuduğumu söyleyebiliirim. Bu kitabı tam bir biyografi sayamayız. Zülfü Livaneli’nin kalbindeki Yaşar Kemal’i okuduk aslında. Ama bu yoğun dostluğu, bir ömür birlikteliği okurken, tabi ki büyük yazara ait birçok bilgiyi de ediniyorsunuz.

Yaşar Kemal’in edebiyatının ve eserlerinin daha geniş anlatılmasını isterdim. Bir çok makale ve anı arasında cımbızla çekmeniz gerekiyor bilgileri. Livaneli, müzikte gösterdiği sabrı, yazın hayatında gösteremiyor. Kısa sürede eser verme heyecanı bu kitaba da yansımış. Yaşar Kemal’le ilgisi olmayan birçok görüşünü de okuyorsunuz. Bütün bu eksiklere rağmen akıcı bir dille aktarılan,iki büyük sanatçının sıcak dostluğu, güzel duygular yaşatıyor. Bende de yeniden Yaşar Kemal okuma isteği uyandırdı okuduklarım . İnce Memed I , Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana ve Karıncanın Su İçtiği okumak istediklerim. İnce Memed’i yıllar önce okumuştum. Ama çok az iz kalmış. Diğer iki kitabı ise çok merak ediyorum.

Bir kere daha insan olmanın, sevginin ve barışın en önemli ortak payda olduğunu hissettim. Bir yazarın beslendiği en önemli kaynağın kendi yaşadığı coğrafyanın insanları, masalları ve destanları olduğunu…

Güzeldi.. tavsiyemdir.. Goodreads notum: ⅘

Namık Somel / namiksomel.blogspot.com / 20 Nisan 2016 / Trabzon

9 Nisan 2016 Cumartesi

Siyah Rus: Mississippi 'de başlayan, Rusya' da devam eden ve İstanbul’da Maksim Gazinosu'nda tamamlanan bir yaşam öyküsü..

Siyah Rus bitti. Frederick Thomas ‘ın ilginç yaşam öyküsü, Mississippi deltasında, kölelikten yeni kurtulmuş olan anne ve babasının çiftliğinde başlar. Özgürlük, yasalarla saglansa da, siyahlara karşı sürdürülen ırkçı yaklaşımlar, Frederick’i ülke dışında arayışlara yönlendirir.


Avrupa’da bir çok şehirde garsonlukla başladığı iş hayatında, zeki ve çalışkan kişiliğiyle önemli bir birikim sağlar. Ancak, gözünü siyahlara karşı ırkçılığın hiç yaşanmadığı Rusya’ya çevirmiştir. Burada eylence sektöründe çok büyür. Moskova'da Akvaryum ve Maksim adıyla iki büyük eylence merkezi açar. Bu sırada Rusya’da önce 1. Dünya Savaşı, sonra da Menşevik ve Bolşevik Devrimleriyle önemli değişimler olur. Bu değişim süreci kitapta farklı bir bakış açısıyla çok güzel anlatıyor.


Rus vatandaşı olmasına rağmen, Amerikan vatandaşlığından da ayrılmamıştır. Bolşevik Devriminden sonra İstanbul'a kaçar. Burada yeniden ve sıfırdan başladığı iş hayatında, ünlü Maksim Gazinosunu kurar. İstanbul bacağında da Cumhuriyet’e geçiş süreci ve İstanbul’daki değişim, çok güzel anlatıyor. Kapitülasyonların sağladığı büyük avantajların yitirilmesi ile mekanlar hızla el değiştiririr.


Bir kurgu olmamasına rağmen oldukça akıcı ve sürükleyici bir kitap. Araştırmacılar için de oldukça geniş bir kaynakça içeriyor. Ben beğendim. Size de tavsiye ederim.

Goodreads notum : 4

Siyah Rus / Vladimir Alexandrov /

İş Kültür Yayınları


Namık Somel / 9 Nisan 2016 / Trabzon

namik.somel.blogspot.com


10 Mart 2016 Perşembe

dünya bu kadar bir Mahir Ünsal Eriş romanı

“dünya bu kadar”, Mahir Ünsal Eriş’in okuduğum ilk kitabıydı. Şunu itiraf etmeliyim ki roman, beklentilerimin oldukça üstünde çıktı.

Her öyküdeki bir yan karakter,  bir sonraki öykünün baş karakteri oluyor. Zamanın uzun bir doğru değilde, bir sarmal olduğunu hatırlatacak şekilde, öyküler ve kişiler tam uzaklaştığını düşündüğünüzde, size daha da yakınlaşıyor.

Roman bir Türkiye panoraması aslında. Gölcük depreminden fındık bahçelerine, hazine avcılarından siyasi mağdurlara bizim öykümüz. Oldukça titiz çalışılmış bir kitap. Sadece gözlem değil ciddi bir araştırma da var.

Akıcı, ama yoğun bir roman.Yavaş ve sindirerek okunmalı. Zinciri koparttığınızda toparlaması zor oluyor.

Hasan Ali Toptaş ‘ın “Bin Hüzünlü Haz”’ına benzettim. Toptaş’ın daha soyut ve gizemli anlatımı, bu kitapta insanlar ve yaşanmış olaylar üzerinden kurgulanmış. Dolayısıyla daha rahat anlaşılıyor.

Özel bir kitap okuduğum için mutluyum. Tavsiye ederim. Ben de fırsat  bulduğumda diğer kitaplarını okuyacağım.

Goodreads notum : 4 / 5


Namık Somel / 10 Mart 2016 / Ganita Trabzon

7 Mart 2016 Pazartesi

Orhan Veli'den Franz Kafka'ya.. Mektupların Önemi !

Orhan Veli'den Franz Kafka'ya.. Mektupların Önemi !

“Yalnız Seni Arıyorum” kitabını, yalnızca Orhan Veli'nin sevgilisi Nahit'e yazdığı mektuplar olarak görmemek gerekir. Şairin şiirlerini daha iyi anlamak için, mutlaka okunmalı.

Dönem şairlerinin değişmeyen yazgısı!
Sefalet, açlık, baskılar, acılar ve umutlarla dolu kısacık bir ömür.

Çok sevdiğimiz İstanbul şiirleri, hep şairin İstanbul'da rahat, keyifli bir hayat geçirdiği algısını uyandırmıştır bizde.. Okuyoruz ki, ömründe bir iki kere Yalı'da yemek yiyebilmiş, çoğu zaman kentin dışında yaşamış, şehre inecek, mektubunu postalayacak para bulamamış şair. Ankara'da yaşayan sevgilisini yıllarca görmeye gidememiş parasızlıktan. Yaşayamadığı ne varsa duygularına, şiirlerine yansımış. İnadına mutlu, inadına güçlü.. Mektuplar, Nahit hanımın ölümünden sonra yayınlanmıştır . Aile önce tereddüt ettmiş, sonra yayınlanmasını onaylanmıştır.  İyi ki de onaylamış, yoksa çok önemli bu belgeler, tarih olacaktı.

Kafka, Milena'ya mektuplarını ve bazı romanlarını yayınlanmadan yakılması için en yakın arkadaşına teslim etmişti. Arkadaşı önemli bir karar vererek bu eserleri yakmadı ve yayınladı. Gerçi iyi bir servet te yaptı bu yayınlardan ama, bugün bir Franz Kafka varsa bu belgeler sayesinde vardır.

Orhan Veli bir çukura düşerek öldü. Bunca tanık olduklarımızdan sonra, bu ölüme de kaza olarak bakamıyor insan. Bu kısacık ömrüne, dillerden düşmeyen az sayıda şiir sığdırdı. Onun için bu yazdığı mektuplar, daha da çok önem kazanıyor. Şairin elinden çıkmış, sanki yeni yazılmış gibi.
İnsan Orhan Veli'yi tanımak, duyguları,zaafları,hayalleri ve yapamadıklarını anlamak için.

Ben okurken mektupları çok hissediyorum. Ne kadar benzerler değil mi? Aşk 💕, tutku ve ızdırap satırlara, dizilere yansıyor ve doyumsuz bir duygu seline dönüşüyor.

Sizin yazdıklarınız o kadar değerli ki, özel olarak kalması sizi sevenlere büyük haksızlık olurdu.
Mektuplarınızı bizimle paylaştığınız için teşekkürler

Namık Somel / TRABZON güncellendi.

4 Mart 2016 Cuma

Birhan Keskin'in yeni şiir kitabı "fakirkene" hayata birçok yerinden dokunuyor.

Yüreğiniz ve algılarınız,açıksa yaşadığınızı hissedersiniz.
Bu duygu sizi yorar zaman zaman.  Kahkaha atarsınız. Sonra gözleriniz dolar. Yutkunursunuz.  İçinizi kaplayan bir sıcaklık, sızım sızım bütün bedeninizi sarar. İnsan olmanın bütün hallerini yaşarsınız. "Firdevs teyze"' yi tanımasanız da onu hissedersiniz.
"Sararmış göz içleriyle baktı. Seksen yaşının seksen taşıyla. Kendini bu dünya üstünde taşımak, ölümüne dek bazen taşımak ne zor iş, yarabbim."

Muhteşem olmuş Birhan Keskin . ❤
Bu kitapta, insan ve hayatın tam da kendisi var.
Dizeler ve satırlar sım sıkı sarıyor yüreğinizi.
Sindire sindire, yavaş yavaş, hiç bir duyguyu kaçırmadan okuyorum..
Goodreads notum: 5/5.

Birhan Keskin /fakir kene

Namık Somel / 4 Mart 2016 /Trabzon

3 Mart 2016 Perşembe

Nabokov - Lolita Kısa Yorum

Nabokov`un sansayonel romanı Lolita bitti. Ben de bittim.

Çocuk istismarı gibi zor bir konuyu işlemiş yazar. Üzerinde çok tartışılmış ve iki kere beyaz perdeye aktarılmış.

Romanı okurken, bu konu ancak uzun öykü olabilir diye düşündüm.  Gereksiz ve sıkıcı tekrarlar rahat okumayı engelliyor. Bulanık bir anlatımı var.

Yine de düşüdürücü ve etkileyici olduğunu kabul etmek gerekir.

Nabokov okumalarımın son durağı;
Solgun Ateş . Okuma tamamlanınca bütün Nabokov deneyimimi bir yazıda toplatacağım.

Bu şimdilik bu kadar olsun..

Goodreads notum: 3/5 .

Ali Namık #nsNabokov

16 Şubat 2016 Salı

Gogol - Ölü Canlar

Gogol - Ölü Canlar
Romanın görünür öyküsü, ölmüş ama henüz nüfustan kaydı düşmemiş köylülerin, ticareti üzerine kurgulanmıştır.Ancak aslında insanoğlunun kusurlarını alaycı bir dille anlatmaktadır.

Romanın baş kahramanı Çiçikov'un, Ölü Canlar satın almak  için gittiği her evde farklı bir karakter vardır. Kokuşmuş feodal yapı, tembel, birbirinin sırtından geçinmeye çalışan, menfaatçi bir sınıf yaratmıştır. Bu sınıfa hizmet eden köylüler ve çalışanlar da, bu çarka ayak uydurmuştur.  Bu arada kokuşmuş bürokrasinin karakterleri, sanki bu günlere de  ışık tutmaktadır.

Çiçikov'un iyi mi yoksa kötü mü olduğuna karar veremezsiniz. Kötüye yakındır aslında karakteri ama iyi ögelerde içerir. Tıpkı bizler gibi. Yazar bu görüşünü özellikle vurgular. Suç ve Ceza kavramı, yasaların uygulanış biçimi hep sorgulanır. Yazarın bu romanı yazarken Dante'in İlahi Komedya'sından etkilendiği söylenir. Okuduğumuz ilk cilt "Cehennem"'i anlatır. Okuyamadığımız ikinci ciltte "Cennet"i anlatır. Bu kavramlar, bir çok yazar tarafından işlenmiştir. Ama Gogol kadar ustaca anlatabileni çok azdır. Hem de yazar bunu okuyucuyu hiç sıkmadan ve gülümseterek yapar.

Bence edebiyata meraklı olan herkesin Gogol'u, özelliklerde "Ölü Canlar"' ı mutlaka okuması gerekir. Şiddetle tavsiye ederim.

Namık Somel /16 Şubat 2016 /Trabzon / namilsomel.
blogspot.com

9 Şubat 2016 Salı

Orhan Pamuk 'un son romanı "Kırmızı Saçlı Kadın"' ı sizin için yorumladım.

“Kuyucu çırağının akılsızı aşağıdakini sakat bırakır; dikkatsizi öldürür. “

Henüz Orhan Pamuk’la tanışmamışsanız, alın “Kırmızı Saçlı Kadın “‘ ı ve hemen okumaya başlayın derim. Elinizden bırakmayacaksınız. Bir yanı masalsı, abartılı bir sinema uyarlaması gibi. Diğer yanı ise baba oğul ilişkisini irdeleyen ve Kral Oidipus ‘tan Şührab’a bir doğu-batı sentezi adeta.

Orhan Pamuk’un en önemli özelliği çok iyi bir okur olması ve Batı kültürü ve edebiyatı kadar, Osmanlı, Türk-İslam kültürü ve edebiyatına da hakim olmasıdır. Bu birikimini “Benim Adım Kırmızı “ da çok zirveye çıkarır. Bu romanda, bir çok katman, saç örgüsü gibi bir arada iç içe geçmiş.

Hikayenin içine fazla girmiyorum. Okuyucuyu bir çok sürpriz bekliyor. Ben keyif alarak okudum. Sizlere de tavsiye ederim. Goodreands notum : 5

Bu arada Sophokles’ten Kral Oidipus ‘u da bitirdim. Yunan tregedyasının en güçlü eseri sayılıyor. Çok güçlü bir metin. Tiyatrosunu da izlemek isterim. Kral Oidipus ‘un efsanesi bir çok esere konu olmuş. Belli ki “Kırmızı Saçlı Kadın “, bu açıdan da faklı bir ilgi görecektir.


Namık Somel / 8 Şubat 2016 / namiksomel.blogspot.com


26 Ocak 2016 Salı

Öyle her istediğiniz kitabı hemen bulup okuyamazsınız!

Öyle her istediğiniz kitabı hemen bulup okuyamazsınız! Heveslenmeyin. Kitapçıların rafları, ömründe doğru dürüst kitap okumamış yazarların! , çalıntı aforizmaları ya da aynı kalıba oturtulmuş, yılda bir seri üretim gibi roman yazan yazarların basma kalıp kitaplarıyla dolu. Bütün Avm’lerde, zorunlu adres olmuş bu kitapçıklar. Marketlerde, deterjan gibi satılan kitaplar da hep yine aynı yazarlara ait.


Kitap okuma oranımız o kadar düşük ki , bir okur gördüğümde gözlerim parlıyor. Mutlu oluyorum. Ama sonra ne okuyorsun sorusunu sorduğumda üzülüyorum.


Kitap yazmak çocuk işi mi? Önce iyi bir okur olmalı yazar. Edebiyatın usta yazarlarını okumalı. Ondan sonra kendi özgün kurgusunu oluşturmalı.


Peki okur kaliteli kitaplara nasıl ulaşacak? En çok satanlar listelerinin çözüm olmadığı açık. Dergi ve site editörleri de subjektif listelerle yönlendirmeye çalışıyor okuru çoğu zaman..


Geriye şimdilik özgürlüğünü koruyan, sosyal medya kitap sayfaları, bloglar ve okuma grupları kalıyor. Onlara da dikkat etmek gerekiyor. Özellikle takipçi sayısı artan bazı sayfalar, profesyonel hayatla tanışıp, reklam yapmaya başlıyorlar. Açık yapılan reklama bir itirazım yok. Etik olmayanı gizli reklamlar. Neyse ki iyi okur bu tür girişimleri kısa sürede anlayabiliyor.


Sonuç olarak bir okur için en değerli üç olgu; zaman, iyi bir kitap okumak ve bu iyi kitaba ulaşabilmektir. Bunun için de ciddi çaba harcamak gerekiyor.


Namık Somel / 25 Ocak 2015 /namiksomel.blogspot.com

22 Ocak 2016 Cuma

Matin Eden siz misiniz, yoksa Jack London mı?

Matin Eden siz misiniz, yoksa Jack London mı?

Yüreğimde bir sızı ile Martin Eden’i “Bitirdim” . Bu muhteşem bir roman, sevgili Yiğit Yavuz’un çok başarılı çevirisi ile ana dilde okunan bir metin tadında olmuş. Aslında Jack London’ın hayat hikayesinden çok, zaman zaman kendimizi sorgulayacağımız bir çok soruya ve duyguya cevap arıyor roman. Kendisi bir Sosyalist olan J.London, romanda kendisiyle özdeşleşen M.Eden’i,  Nietzsche’ci Bireyci bir dünya  görüşüne büründürmüş. Ait olduğu yoksul işçi sınıfı içerisinde mutluyken, bir burjuva olan Ruth’a olan aşkı onu okumaya ve yazarlık serüvenine sürüklüyor. Uzun süren bir mücadele, belki hayata tek bir noktadan bağlanmasının da etkisiyle ona para ve güç kazandırıyor ama mutluluk getirmiyor. Artık M.Eden ne bir işçi, ne de bir burjuvadır. Arada kalmış ve “hiç” leşmiş bir kişidir.

Bu Jack London ‘un en güzel romanını mutlaka okuyun derim.

Goodreads notum :5


“Bitirdim.

Sazımı koydum kenara.

Şimdi şarkılar sustu

Mor çiçekli yoncaları

Gölgeler Sardı

Bitirdim.

Sazımı koydum kenara

Nice şarkı söylemiştim

Dalda öten kuş gibi

Şimdi ben de susuverdim

Yorulmuş bülbül misali

Artık başka şarkım da yok

Geldim dayandım sınıra

Bitirdim.

Sazımı koydum kenara.”  ( Martin Eden  / Jack London )


Namık Somel / 22 Ocak 2016 /Trabzon

namiksomel.blogspot.com