26 Aralık 2018 Çarşamba

Melûl, Hepgül ve Karadut 'un Karin' in kulağına fısıldadığı sıcak öyküler, Can Kırıkları

Melûl, Hepgül ve Karadut 'un Karin' in kulağına fısıldadığı sıcak öyküler, Can Kırıkları 

Bazı öyküler vardır. Bilirsiniz, biri bunları yeniden yazar , yüreğinin sesi, kaleminin gücü ile okursunuz, duymadığınız yeni sesler duyarsınız.

Karin Karakaşlı ile ilk tanışma kitabımdı "Can Kırıkları", zaman zaman düşüyorum, bir yazarın belki dört beş kitabı çıkmış, on beş yirmi yıldır dolaşımda, ama henüz yolunuz kesişmemiş, tanımıyorsunuz. Popüler Kültürün raflarında ise hep aynı yazarlar, dünyanızı küçültüyor..

Bir ay önce Karin Karakaşlı ile ilk kez tanıştığımda elini sıktım, ayak üstü sohbet ettik biraz, sonra söyleşisi başladı. Onu daha önce okuyan okurlarının hayranlığını izledim, yetişkin, çocuk bütün gözler pırıl pırıldı. Farklı bir bağdı bu, hissettim. Ve sordum arkadaşlarıma, hangi kitaptan başlayayım diye ?  'Can Kırıkları' dediler. Kitabı aldım başladım öyküleri okumaya.

Evet bu öyküyü biliyordum, savaş sonrası zorunlu göç ve geride kalan evlatlık çocuklar, sonra deprem öyküleri, o çocuklar da yetim ve öksüz, kardeşsiz , en sevdiği oyuncak köpeğini deprem bölgesine gönderen  ve tanımadığı arkadaşından gelen hediyeye sımsıkı sarılan bir başka çocuk. " Melül'lü çok seviyorum. Soruyorum ona, nasıl bir evden geldi, anlatmıyor.. Onunla hep konuşuyorum, eski sahibini özlemesin diye. Ben onu çok seviyorum, çünkü o bir evden geldi. Evimi istiyorum. s. 37"

'Sabır Taşı' ise Bedri Rahmi ile Heykeltıraş sevgilisi Mari'nin tutuklu ve hüzünlü öyküsünü anlatıyor.
"Karadutum, çatal karam, Çingenem
  Daha nem olacaktın bir tanem
  Gülen ayvam, ağlayan narımsın
  Kadınım, kısrağım, karımsın

Yudum yudum içti Mari dizeleri,. Üzerine hiçbir gölgenin düşmeyeceği denli aydınlık bir gökyüzü düşledi. En taze çiçekleri, en hafif esintiyi ekledi..Hayaline gülümseyip mırıldandı. "Tam da onun dediği gibi 'bir dilimi zehir zıkkım, bir dilimi candan tatlı' bir aşk bizimkisi" s. 59-60".

Yerin sesi, Alacakaranlık Kadınları, Yabancı ve Göç başlıkları altında on bir öykü..

Hayat devam eder, yaşarız. Hikayesi ise sonradan yazılır, yeniden yazılır, okuruz,hissederiz..

Namık Somel / 26 Aralık 2018 /Zafanos
namiksomel.blogspot.com/




15 Aralık 2018 Cumartesi

Sürüklenme, Latife Tekin ve bizim Sürüklenişimiz

"Sana yazmak için yükseklerden bir yıldız kaymasını bekledim Raşit,nihayet bu gece erdim muradıma, inanmayacaksın ama tam vaktinde gelmişim Celil'e.... otobana bağlanan yolun çoğu madene gitmiş... koyunların kuzuların yerini iş makineleri almış... kilometrelerce kazıp oymuşlar toprağı..
Bitki Klonlama Ünitesini ayrıca anlatmam gerekir sana. "
" "Tatsız dediğin şey nedir?" diye sordu Sezer.
   "GDO tabi ki," dedi Nevres "

Sürüklenme, yakın zamana tanıklık eden, hepimizin öyküsü aslında. Gittikçe bencilleşen insan, doğayı, sahip olduğu değer yargılarını hızla yitiriyor. Bir yokluğa doğru Sürükleniyoruz. Duygularımız, bedenimiz, mekânlarımız, algıladığımız her şey sürükleniyor.

Sürüklenme, öyle kolay okunan bir metin değil. Iç içe girmiş, zaman zaman şiir tadına, zaman zaman masalsı , zaman zaman ise toplumsal gerçekçi bir metine dönüşüyor. Konuyu ve metinlerin lezzetini hissetiğinizde tekrar tekrar başa dönüp bazı bölümleri yeniden okumak istiyorsunuz.

Latife Tekin, 9 yıl arada sonra sıradışı bir romanla farklı, ev ödevi niteliğinde, sabırla ve dikkatle okunması gereken bir metin armağan etmiş bize..

Şimdi yazarın Sürüklenme ile eş zamanlı olarak yazdığı Manves City var sırada. Latife Tekin'in değimiyle zaman zaman bir birine dokunan bu ikinci metin daha yalın yazılmış. En azından başlarda öyle.. İlerleyelim bakalım nereye evrilecek...

Gün yeni doğuyor bu saatlerde. Ezan sesi geliyor kulağıma, henüz kuşlar uyanmadı. Zaten çoğu çoktan göç etmiş sıcak ellere. Horoz seslerini ise çoktandır duymuyoruz köy yerinde bile. Artık süt bulmak bile çok zor. Üzerinde inek otlamayan çimenleri çoktan dikenler bürüdü. Küf fındığı diğer meyveleri hızla yok ediyor. Asfalt ve beton yüklü araçlar geçiyor sürekli evin önünden. Ağaçlar gecenin ayazını, gündüzün yakıcı sıcağını engelliyemiyor artık. Biz de Sürükleniyoruz, hepimiz Sürükleniyoruz. Daralan bir pencereden umudu arıyoruz. Nefes aldığımız dünya hızla küçülüyor, küçülüyor. Sürükleniyoruz..

Namık Somel / 16 Aralık 2018 Pazar / Zafanos
namiksomel.blogspot.com

Instagram: namiksomel
Facebook: Namık Somel Kültür Sanat Edebiyat
Twitte: namiksomel
YouTube: Edebiyat Burada Okuryazar