11 Ocak 2018 Perşembe

Yöneten olamasanız da özgür bir insan olabilirsiniz, değil mi? 🙃 Uzak Tepeler

Günden Kalanlar ve Beni Asla Bırakma 'dan sonra okuduğum üçüncü Kazuo Ishiguro romanı Uzak Tepeler oldu. Yazarın beslendiği Japon Kültürü' ne bir parça tanık olduğumuz roman da otobiyografik izlere rastlıyoruz. Diyaloglara çokça yer veren anlatım beni biraz yordu, daha önce okuduğum iki romandaki tadı alamadım. Ayrıca YKY'nin, yazarın her eserini başka bir çevirmene çevirtmesi bir karışıklık yaratmış bence. Duygu yoksunluğu hissettim romanda. Konuya detaylı girmeyeceğim. Henüz okumayanlara önerim arka kapak yazısını kitabı bitirmeden okumayın.
Bu kez göçmenler üzerinden hayata tutunmaya çalışan insanların dramı anlatılıyor. Yazar bu duyguyu her eserinde başka bir kurgu ile aktarıyor bize.
"Amerika'ya asla gidemiyeceksin!" tümcesi Beni Asla Bırakma romanında da vardı. Bu emperyalizm vurgusu, ezilen insanın işinin zor olduğunu anlatıyor . Bir umut, bir ışık yok yani. Űç eserde de durum böyle. Hayatı şekillendiren bir başka ırk ve bu çizilen hayatı yaşayan kölelerden oluşan ve bir çoğumuzun dahil olduğu bir geniş sınıf konu ediliyor.
Buradan bir başkaldırı duygusu çıkar mı, yoksa okuyan kişiyi bir çözümsüz duyguya sürükler mi, bilemiyorum.

Bende uyandırdığı duyguları sorarsanız, düşündüm! Kendi hayatımı, baş kaldırışlarımı, isyanlarımı düşündüm. Kaybetmekten çok daha önemli olan, yeniden kazanmayı umut etmek ve bunun için çok çalışmak, asla vazgeçmemek değil midir? Kaybetme riski ile özgür kalmak arasında yapılan tercih, ait olduğunuz sınıfı belirliyor aslında. Yöneten olamasanız da özgür bir insan olabilirsiniz, değil mi? 🙃

4 Ocak 2018 Perşembe

İçimdeki burukluk, “beni asla bırakma” şarkısıyla dans eden kızın, sımsıkı sarıldığı iyi dünyadan koparılmak istenmesindendir.

“Tamamen farklı bir nedenden dolayı ağlıyordum. O gün senin dansını izlediğimde, başka bir şey daha gördüm. Yepyeni bir dünyanın hızla yaklaştığını gördüm. Daha bilimsel, daha verimli bir dünya, evet. Eskiden beri var olan hastalıklara çareler bulunan bir dünya. Çok iyi. Ama aynı zamanda katı, zalim bir dünya. Sonra gözlerini sıkıca kapatmış küçük bir kız gördüm, eski iyi yürekli dünyayı göğsüne yaslanmış, artık kalamayacağını yüreğinde hissettiği bu dünyayı tutuyor ve ona yalvarıyor, onu asla bırakmasın istiyordu. Ben bunu gördüm. Karşımdaki sen değildin aslında, senin dansın değildi bunu biliyorum. Ama seni gördüm ve yüreğim sızladı. Bunu asla unutmadım. “ s.256

Aslında karmaşık duygular hissetmiyorum! Sadece bu kadar üst üste yoğun duyguyu bir arada yaşamak farklı bir ruh haline sürüklüyor beni. Şu soruyu soruyorum; dünyaya bir amaç için mi getirildik? İrademizle hayatımızı ne kadar değiştirebiliyoruz?  Ne kadar özgürüz? Gözümüzün önünde  hayatımız, sanki başkasının ellerinde çizilmiş gibi kayıyor! Bir kukla gibi iple bağlı kollarımız.  Kessek yere yuvarlanmaktan korkuyoruz. Yukarıya bakıyoruz, ipleri yöneteni göremiyoruz. İplerini kesmiş insanları bulmaya çalışıyoruz, bulamıyoruz!...

Çok ustaca kurgulanmış , gerçekle iç içe geçmiş bir distopya okudum. Sanki romana hüzünlü bir keman 🎻 sesi eşlik ediyor. İçimdeki burukluk, “beni asla bırakma” şarkısıyla dans eden kızın, sımsıkı sarıldığı iyi dünyadan koparılmak istenmesindendir. Onun için roman bitse de o burukluk bitmiyor.

Kazuo Ishiguro “Günden Kalanlar” gibi bu  romanından da bize , hayatını başkaları için yaşayan insanların dramını anlatıyor. Özellikle bu romanın kurgusu olağanüstü ustaca. Ne yazarsak eksik kalacak. En iyisi okuyun, hem de hiç vakit kaybetmeden.🌟🌟🌟🌟🌟

Beni Asla Bırakma /  Kazuo Ishiguro
#AliNamık / 3 Ocak 2018 / Zafanos
namiksomel.blogspot.com