2 Ocak 2023 Pazartesi

Dün dünde kaldı cancağızım

Hediyeleri açmak için saat onikiyi bekleyemedim. Koca bir paket, çamın altında duruyor. Merak ediyorum. Çocuklar heyecanlı. Üçü kafa kafaya vermiş, plan yapıyor. Biz mutfaktayız. Yemekler hazırlanıyor. İçkiler çoktan kadehlere konmuş, ilk dilekler dilenmiş bile. 


Koca bir yıl geçmiş. Neresine dokunsan bir başka şarkı. Hüzünlü mü, sevinçli mi, belli değil? Notalar birbirine karışmış.Takvim yaprakları renk renk. Hepsini toplayıp yaşanmış anılar klasörüne kaldırıyorum. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım. 


Çocuklar sonunda çağırıyor bizi. Paketi açıyoruz. Heyecan dorukta. Bir pikap bu. Notaları geçmişte kalmış bir müzik kutusu. Gözlerim parlıyor. Plaklı yıllar geliyor aklıma. Kırkbeşlik singlelar , otuzüçlük longplayler.


İlk longplayımızı dedem İstanbul'dan getirmişti. Mehter marşları. Kardeşim çok seviniyor, dedem onu izlerken keyfiyle kahvesini yudumluyor. Masanın etrafında dönüyoruz bir ileri iki geri. Bir türlü bitmiyor. Boyuna başa sarıyoruz. Ey şanlı ordu,ey şanlı asker diyor mehter başı. Henüz şarkıların siyasi olarak sahiplenilmediği güzel senelerdeyiz. Mutluyuz kısa kış gecelerinde. Gaz sobasıyla ısınıyor salon. Soba kendisini zor ısıtıyor. Üşüdükçe daha hızlı dönüyoruz. Geri adım atmayı bırakıp ileriye doğru koşuyoruz.


Pikap açıldı. Köşeye özenle yerleştirildi. Bu cihaz internetle çalışmıyor. Plak gerekiyor yani. Bir birine bakıyor herkes. Dedemin plakları nerede diye soruyor kızlardan biri? Odada Ferah Lokantasın' dan geriye kalan yorgun bir piyano, karşısında babamın bağlaması. Kaplumbağa misali sırtımızda taşımışız evimizi Mavi Denizin kıyısına. Aşkitino mutfağı çoktan bırakıp plakları aramaya başladı bile. Benim umudum yok. Azimle arıyor .Buluyor zorda olsa. Yıllar plakları da yormuş. Temizlemeye çalışıyorum.

Nesrin Sipahi, Ajda Pekkan, Sevda Karaca…

Abba , Suzi Quatro, Tom Jones…


Eski yılların çılgın partilerini hatırlıyorum. Dışardan seyreder dans etmezdim. Serde solculuk var. Parka giyip, Bafra tütünü içtiğimiz yıllar. Özenirdik dans eden arkadaşlarınıza ama oynamak ne kelime herkesin gözü birbirinin üstünde. Partiden erken ayrılıp Das Kapital eşliğinde Cem Karaca'dan Tamirci Çırağı'nı dinlerdik. Bir de Ruhi Su ve Rahmi Saltuk. Şimdi o yılların acısını çıkartırcasına göbeğimi sallaya sallaya oynuyorum her fırsatta. 


Tom Jones Live in Las Vegas albümünün ikinci yüzü temiz gibi. Beatles'in efsane şarkısı Yesterday'e takılıyor gözüm  (Lenon ve Mccartney).

Now I long for yesterday, diyor. Dünü arzuluyor. Hani bu yaşananlar olmasaydı, keşke düne dönebilsem gibi bir şey. Mümkün mü peki? Aşk acısı söyletir belki. Ayrılık söyletir. Hayatı geri saramıyoruz oysa ki. Bazı yolları tekrar tekrar yürüyoruz. Ama bazı yollar bir yerde bitiyor. Geri dönüş olmuyor yani. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım, diyor Mevlana.


Evet. Dün dünde kaldı cancağızım. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım. 


Saat on ikiye gelmiş. Sevdiklerime sıkı sıkı sarılıyorum. Dün dünde kaldı, şimdi cheesecake ve kabak tatlısı yemek lazım.


Ali Namık Somel 

1 Ocak 2023 / Urla İskele / Ege Yazıları 2 

namiksomel.blogspot.com

18 Aralık 2022 Pazar

Beş duyumu aldım ve geldim, işte buradayım.

Beş duyumu aldım ve geldim, işte buradayım.

Dokunmak, koklamak ve görmek.

Duymak martıların sesini, o en doğal haliyle.

Başka bir diyarda yine simit yemek. 



Alıştığım lezzette benzemiyor. Gevrek diyorlar adına. Düzeltiyor bazıları simit dediğimde. Başka isimleri de var dünyanın dört bir yanında. Ben yine de simit diyeceğim. Zamanla alışır mıyım bilemem?


Beş duyumu aldım, bir  aşkımı bir de kedilerimi. Barki evinde kaldı. Yolculuk yapacak hali yok. Belki daha mutludur oralarda. Artık somon yemeden havlamıyor, yürümüyor da.Yoldan geçenleri tanıyor. Sevmediklerine, tanımadıklarına havlıyor sadece. İneklere gıcık oluyor, koyunları seviyor nedense. Söğüt ağacını senin için kesmedim. O da yorulmuş yaşamaktan.  Sırt sırta verip bekleyin bizi. 


Hafızası ile birlikte taşınıyor insan, hisleriyle birlikte. Ve tanıdık hisler arıyor yine bir başka deniz kenarında. Yine martılarla konuşuyorum. Yosun kokusu tanıdık. Buralarda hep süzgeçli çay geliyormuş. Zaten ben de öyle içiyorum. Süzgeçli çay isteyince öylece bakıyor yaşlı balıkçı. Süzgeçsiz çay olur mu, diye soruyor? Talaşlı, çöplü çay içmek istiyorum inadına. Simit varken gevrek demek istemiyorum.


Yine kediler dolaşıyor ayağıma. Kaliteli peyniri seviyorlar. Diğerlerine ise dokunmuyorlar. Sokak kedileri bile aç kalmaya razı. Biz yiyoruz proteinsiz peynirleri. Hayat çok pahalı.


Çaylar açık eh işte. Türk kahvesi seviyor buranın insanı. Taze , bol köpüklü , her köşede ve hesaplı.


Güzel şehir burası. Annemi Bahçecik de bıraktım , babamın yanına. Her telefon çaldığında o arıyor sanıyorum hâlâ. Alışamadım yokluğuna. Rüyamda git buralardan, havan dağılsın diyordu bana. Gittim ben de ve geldim yeni hayatıma. 


Biraz daha düşünmek,

biraz daha hissetmek,

biraz daha üretmek için.

Ve biraz daha ısınmak için.


Ne çok üşüdüm geçen sene. Burnum hâlâ şiş. İki kedi dondu bahçemde. Duman'ı kurtarmak için çok uğraştım. Kapıda iki metre kar. Burada onsekiz Aralık'ta kısa kolla seyrediyorum denizi.


İnsanları da sıcak buranın iklimi gibi. Bizim Uşaklar gibi atarlı, tutarlı değiller. Kalplerinin derinliklerini ise henüz bilmiyorum. Bir tekne açılıyor körfeze doğru. Yan masada hazırlandı yemler az önce. Hamsinin bir büyük boyu Sardalya imiş. Lezzetli balık. Bakalım ne tutup getirecek tekne? Martılar bekliyor, kediler bir gözleri açık uyuyor. İnsanlar balık mezatında.


Kitaplarım , not defterim hep çantamda. Onlar olunca daha iyi hissediyorum kendimi. Tatlı bir rüzgâr esiyor. Aşkım, kedilerim ve kitaplarım aynı yerdeyiz. Sevdiklerimiz uzaklarda.


Beş duyumu aldım ve geldim, işte buradayım.


18 Aralık 2022 / Sahil Evleri / İzmir

Ali Namık Somel / Ege Yazıları 1












5 Aralık 2021 Pazar

Bir Pazar Yazısı

 


Tırmık ve Zeytin sobanın karşısında.Çaydanlık usulca fokurduyor.

Televizyonda Ahmed Arif şiir okuyor, sonrasında davul zurna.. 


Diyarbakır'dan farklı bir ses duyuyorum.Rojin, Ahmet Kaya okuyor. Duygulanıyorum, "Diyarbakır'lıyım diyor adı Bahtiyar. Suçu saz çalmakmış. Öğrendiğim kadar..". Farklı diyarlarda insanlar sessizce türkü söylüyor, hamurlar yoğruluyor, çiçekler sulanıyor. Sevdalar yaşanıyor, kara sevdalar. 


Sanki "İnsan" adı verilen farklı iki tür mevcut, diyorum. Sessiz ve sakin yaşayanlar ve onları soyan, sömüren, korkutan, döven, başkalaştıranlar. Başka kainatlara ait gibiyiz. İnsan sayıyoruz, sevmeye çalışıyoruz. Olmuyor. Sevgimizin bir karşılığı yok. Yurdumun her köşesinden türkü sesleri geliyor oysa, dünyanın her köşesinden. Yanık yanık içimizde duysak, kardeş olduğumuzu hissedecegiz. 


Çay fokurdamaya devam ediyor. Sonuncusunu alıp altını kapatıyorum. Tüp mü ,elektrik mi karar veremiyorum?  En iyisini bahçeye çıkıp çalı çırpı toplamak. Her şey ateş pahası. Depoya 100₺ benzin koyuyorum. Anneme telefon açıyorum eksikleri hatırlatıyorum. Bir kez gidip gelsem eksikler için geri dönemeyeceğim.Sarı ışık yanıp sönüyor. 


Menekşeye su veriyorum. Yılbaşı çiçeği ile konuşuyorum. Sevdiklerime selâm gönderiyorum. Yeni bir kitaba başlıyorum. Adı Deli İbrahim. Ahmet Büke' nin öykülerini çok severim. Okudukça bir Ege sıcaklığı sarar içimi. O naif anlatımın arkasında insana ve  hayata dair çarpıcı mesajlar gizlidir. Bu kez bir roman hediye etmiş bize. Bu kitabı yazmak için denizcilikle ilgili okunmamış,taranmamış kitap bırakmamış. Söyleşisini dinledim geçen hafta. Sohbet ettik, hasret giderdik. Heyecanlıydı.Ben de okumak için heyecanlıyım.


Pencerenin dışından bir kedi bakıyor. Adı Hatice. Yine kahvaltıya geç kalkmış! Yediriyorum, diğer sokak kedileri de geliyor. Yem çok pahalı artık. Bir de %18 KDV! Hani yasa çıkmıştı? Artık hayvan ayrımı yoktu! KDV ile kaç kedi daha doyar? İnsanlar aç ,doğadaki canlar aç ne olacak halimiz? Hem pahalı hem de yok. Fırıncı dostlar yeterince un bulamıyoruz diyorlar. Çuvalı ateş pahası.


Biz iyi şeyler dileyelim yine de. 


Dileyelim ve direnelim. 

Bir şeyler yapalım yani, güzel şeyler. 

Sım sıkı sarılalım. 

Mutlu pazarlar dünya.

Mutlu pazarlar kainat.

Mutlu pazarlar güzel dostlar.


#AliNamık / 5 Aralık 2021 / Zafanoz






18 Ocak 2019 Cuma

Otların Uğultusu Altında - Şükrü Erbaş

"Bunu da sen öğrettin bana biliyor musun?
  Sevmek ölümden uzun sürüyormuş."

Yaşıyoruz Sessizce
Kuş Uçar Kanat Ağlar 
Otların Uğultusu Altında ...

Eşi Hatice'nin ölümünün ardından çıkardığı bu üç kitapta şair, adım adım büyük bir acının yalnızlığa nasıl dönüştüğünü , ölümle yaşam arasındaki o ironik bağı, tek başına sevmenin  ve hasretin yürekte  oluşturduğu o tanımlanması güç hisleri çok büyük bir ustalıkla anlatıyor. Tahminim odur ki fark edildikçe bu üç eser şiir dünyasında erişilmesi çok zor bir eşik oluşturacaktır.

Yaşıyoruz Sessizce , kalbe düşen büyük acının en yoğun halini,
Kuş Uçar Kanat Ağlar,  bu büyük acının anımsattığı diğer acıları
Otların Uğultusu Altında ise bu büyük acının getirdiği  yalnızlığı, hasreti , kabullenişi ve  bilgelik düzeyine erişen dayanma gücünü anlatıyor..

"İyi ki hatıralar bir yere gitmiyor...

Biz onlara tutunarak unutuyoruz ölümü
Biz onlara tutunarak dünyaya inanıyoruz
Biz onlara tutunarak yalnızlığı seviyoruz "

Kitabın son bölümünde ise üç ustaya atfedilen üç değerli şiirsel metin yer alıyor.
Neşet , Neşet Ertaş
İnce Memed , Yaşar Kemal
Sennur, Sennur Sezer  .. son dizeler ise Sennur'dan
"Otlar ve kadınlar
  Kısacık duyarlar ilkyazı
  Güneş uzar tepelerinde
  Kızgın ve acımasız
  Ve kar ansızın basar."

4 Ocak 2019 Cuma

Genç Werther'in Acıları

"Biz insanlar güzel günlerin azlığından, kötü günlerin çokluğundan sık sık yakınırız.".. "Tanrının bize her gün sunduğu güzel şeylerin tadını çıkaracak kadar kalbimizin kapıları açık olursa, başımıza gelen kötü şeylere katlanacak gücümüz olur." s. 30

"Tembellik neyse keyifsizlik de odur.., gerçek hazı elde etmenin yolu çalışmaktan geçer" s. 30

"Üzerinde zevkle yaşamak için insanın sadece biraz toprak parçasına, altında huzurla yatmak için de bundan daha azına ihtiyaç var" s. 73

Sınırları çizilmiş bir hayatın içinde, her şeyi sorgulayan ama bir çıkış bulamayan Genç Werther'in Acıları, bir aşk acısının ötesinde hayatı anlama, bir çıkış arama ve bu çıkışı bir türlü bulamamanın hikâyesini anlatıyor bize.. Yazarın gerçek hayatı ile örtüşen bu hikâye, kitapların ve dinin etkisinde geçen bir hayatın romanı aynı zamanda.. Güzel bir deneyimdi..

26 Aralık 2018 Çarşamba

Melûl, Hepgül ve Karadut 'un Karin' in kulağına fısıldadığı sıcak öyküler, Can Kırıkları

Melûl, Hepgül ve Karadut 'un Karin' in kulağına fısıldadığı sıcak öyküler, Can Kırıkları 

Bazı öyküler vardır. Bilirsiniz, biri bunları yeniden yazar , yüreğinin sesi, kaleminin gücü ile okursunuz, duymadığınız yeni sesler duyarsınız.

Karin Karakaşlı ile ilk tanışma kitabımdı "Can Kırıkları", zaman zaman düşüyorum, bir yazarın belki dört beş kitabı çıkmış, on beş yirmi yıldır dolaşımda, ama henüz yolunuz kesişmemiş, tanımıyorsunuz. Popüler Kültürün raflarında ise hep aynı yazarlar, dünyanızı küçültüyor..

Bir ay önce Karin Karakaşlı ile ilk kez tanıştığımda elini sıktım, ayak üstü sohbet ettik biraz, sonra söyleşisi başladı. Onu daha önce okuyan okurlarının hayranlığını izledim, yetişkin, çocuk bütün gözler pırıl pırıldı. Farklı bir bağdı bu, hissettim. Ve sordum arkadaşlarıma, hangi kitaptan başlayayım diye ?  'Can Kırıkları' dediler. Kitabı aldım başladım öyküleri okumaya.

Evet bu öyküyü biliyordum, savaş sonrası zorunlu göç ve geride kalan evlatlık çocuklar, sonra deprem öyküleri, o çocuklar da yetim ve öksüz, kardeşsiz , en sevdiği oyuncak köpeğini deprem bölgesine gönderen  ve tanımadığı arkadaşından gelen hediyeye sımsıkı sarılan bir başka çocuk. " Melül'lü çok seviyorum. Soruyorum ona, nasıl bir evden geldi, anlatmıyor.. Onunla hep konuşuyorum, eski sahibini özlemesin diye. Ben onu çok seviyorum, çünkü o bir evden geldi. Evimi istiyorum. s. 37"

'Sabır Taşı' ise Bedri Rahmi ile Heykeltıraş sevgilisi Mari'nin tutuklu ve hüzünlü öyküsünü anlatıyor.
"Karadutum, çatal karam, Çingenem
  Daha nem olacaktın bir tanem
  Gülen ayvam, ağlayan narımsın
  Kadınım, kısrağım, karımsın

Yudum yudum içti Mari dizeleri,. Üzerine hiçbir gölgenin düşmeyeceği denli aydınlık bir gökyüzü düşledi. En taze çiçekleri, en hafif esintiyi ekledi..Hayaline gülümseyip mırıldandı. "Tam da onun dediği gibi 'bir dilimi zehir zıkkım, bir dilimi candan tatlı' bir aşk bizimkisi" s. 59-60".

Yerin sesi, Alacakaranlık Kadınları, Yabancı ve Göç başlıkları altında on bir öykü..

Hayat devam eder, yaşarız. Hikayesi ise sonradan yazılır, yeniden yazılır, okuruz,hissederiz..

Namık Somel / 26 Aralık 2018 /Zafanos
namiksomel.blogspot.com/




15 Aralık 2018 Cumartesi

Sürüklenme, Latife Tekin ve bizim Sürüklenişimiz

"Sana yazmak için yükseklerden bir yıldız kaymasını bekledim Raşit,nihayet bu gece erdim muradıma, inanmayacaksın ama tam vaktinde gelmişim Celil'e.... otobana bağlanan yolun çoğu madene gitmiş... koyunların kuzuların yerini iş makineleri almış... kilometrelerce kazıp oymuşlar toprağı..
Bitki Klonlama Ünitesini ayrıca anlatmam gerekir sana. "
" "Tatsız dediğin şey nedir?" diye sordu Sezer.
   "GDO tabi ki," dedi Nevres "

Sürüklenme, yakın zamana tanıklık eden, hepimizin öyküsü aslında. Gittikçe bencilleşen insan, doğayı, sahip olduğu değer yargılarını hızla yitiriyor. Bir yokluğa doğru Sürükleniyoruz. Duygularımız, bedenimiz, mekânlarımız, algıladığımız her şey sürükleniyor.

Sürüklenme, öyle kolay okunan bir metin değil. Iç içe girmiş, zaman zaman şiir tadına, zaman zaman masalsı , zaman zaman ise toplumsal gerçekçi bir metine dönüşüyor. Konuyu ve metinlerin lezzetini hissetiğinizde tekrar tekrar başa dönüp bazı bölümleri yeniden okumak istiyorsunuz.

Latife Tekin, 9 yıl arada sonra sıradışı bir romanla farklı, ev ödevi niteliğinde, sabırla ve dikkatle okunması gereken bir metin armağan etmiş bize..

Şimdi yazarın Sürüklenme ile eş zamanlı olarak yazdığı Manves City var sırada. Latife Tekin'in değimiyle zaman zaman bir birine dokunan bu ikinci metin daha yalın yazılmış. En azından başlarda öyle.. İlerleyelim bakalım nereye evrilecek...

Gün yeni doğuyor bu saatlerde. Ezan sesi geliyor kulağıma, henüz kuşlar uyanmadı. Zaten çoğu çoktan göç etmiş sıcak ellere. Horoz seslerini ise çoktandır duymuyoruz köy yerinde bile. Artık süt bulmak bile çok zor. Üzerinde inek otlamayan çimenleri çoktan dikenler bürüdü. Küf fındığı diğer meyveleri hızla yok ediyor. Asfalt ve beton yüklü araçlar geçiyor sürekli evin önünden. Ağaçlar gecenin ayazını, gündüzün yakıcı sıcağını engelliyemiyor artık. Biz de Sürükleniyoruz, hepimiz Sürükleniyoruz. Daralan bir pencereden umudu arıyoruz. Nefes aldığımız dünya hızla küçülüyor, küçülüyor. Sürükleniyoruz..

Namık Somel / 16 Aralık 2018 Pazar / Zafanos
namiksomel.blogspot.com

Instagram: namiksomel
Facebook: Namık Somel Kültür Sanat Edebiyat
Twitte: namiksomel
YouTube: Edebiyat Burada Okuryazar